Ahmet Dervişoğlu’nun Laik Öğretim ile İlgili Anı ve Düşünceleri

AHMET DERVİŞOĞLU’NUN LAİK ÖĞRETİM İLE İLGİLİ ANI VE DÜŞÜNCELERİ

Cumhuriyet dönemi boyunca Türkiye’de, dünyada eşine az rastlanan toplumsal dönüşümler gerçekleştirilmiştir. Ben bunlardan, benim yaşamımı ve kişiliğimi derinden etkilemiş olan Laik Öğretim ile ilgili anı ve düşüncelerimi, ülkemizin gerçeklerini sergilemede ilgi çekeceği inancıyla belirtmek istiyorum.

Akçapınar Köyü ve Masalsı Dünya

1935 yılında Gönen’in Akçapınar köyünde doğdum. 40 hane ve 200 nüfuslu köy o zaman ve daha sonraki uzun yıllar adeta dünyadan soyutlanmış durumda idi: Okul, yol, elektrik, telefon, radyo yok. İçinde yaşanan evlerin çoğu bin yıl öncekinin aynı. Okula gitmiş hiç kimse yok ve insanlar batıl inançların, cinlerin, şeytanların, Latife Tekin’in “Sevgili arsız ölüm” başlıklı romanında çok güzel anlattığı masalsı dünyalarında yaşıyor. Babamın muhtar olduğu 1934 yılında Soyadı Kanunu çıkıyor ve muhtara verilen listeden her ailenin bir soyadı seçmesi isteniyor. Babam bizim aile için Şahin soyadını beğenerek seçiyor; fakat çok sayıda kişi onun gibi düşündüğünden, soyadımız karışıklıklara sebep oluyor ve 1958 yılında mahkemeye başvurup soyadımızı, lakabımız olan Dervişoğlu olarak değişltiriyoruz. Babam muhtar defterlerini, evde kalın bir duvarın dış yüzündeki camın önüne koyuyor; başka uygun yer yok. 1923 doğumlu Recep Ağabeyimde bu defterleri okuma merakı uyanıyor ve yüz paraya kendisine bir defter ile bir kurşun kalem alıp “yeni yazı” öğrenmeye çalışıyor. Bunu farkeden babam, yeni yazı bilen birini köye hoca tutuyor. O zaman her köy kendi hocasını belirlerdi; her gün bir aile gezek denilen usul ile camiye yemek gönderirdi ve harman zamanı, yıllık ücret karşılığı hocaya buğday verilirdi. Hoca harçlığını ölülere verilen hizmetten vb çıkarırdı. Uzun süre kimse ölmezse camideki tabuta vurup, “Hadi gene kurudun, hadi gene kurudun” dediği söylenir; yani “Deli deliden imam ölüden hoşlanır sözünün dayanağı!

500 Yıllık Tarihi Boyunca Akçapınar’dan Okula Giden İlk Kişi
Yeni yazı bilen Sefer Hoca, özellikle Ağabeyimin yazısını ve aritmetiğini geliştirir. Bir yıl sonra hafız yapmak üzere ağabeyimi de yanına alıp kendi köyüne döner. Bu, babamın içine sinmez. 6 km mesafedeki Gönen’de, yakını, hukuk fakültesinden ayrılma tüccar Harun Beye oğlu Recep’i bakkal yapmak istedğini söyler. O da önce ilkokulu bitirmesi gerektiğni işaret eder. Harun Amca, ağabeyimi alıp kendi evine götürür. Ağabeyim sınav verip üçüncü sınıftan okula başlar; fakat 14 yaşında olduğu için okul çağı geçmiştir. Mahkeme kararıyla doğum tarihi 1924 olarak düzeltilir! İlkokulu bitirince okul müdürü Kamil Bey onu çalıştırır ve ne olduğunu bilmediği parasız yatılı sınavına sokar; bölgeden kazanan iki kişiden biridir. Boyu ile kilosu arasındaki fark, olması gerekenden fazla olduğu için reddedilmek üzere iken ilgili memur boyunu 2 santim kısa yazar:Boy tashihi! 1902 numaralı Recep Şahin, 1946’da girdiği İTÜ elektrik Fakültesinden 1952 Şubatında mezun olur. Böylece bakkal olmak için Akçapınar’dan okula giden ilk çocuk, idealist bir öğretmenin çabaları sonucu Yüksek Mühendis olur.
Akçapınar’dan Okula Giden İkinci Kişi
1937 yılında okula başlayan Ağabeyim, ben yedi yaşımda iken bana yeni yazı öğretmeye başlar. Ben aynı zamanda her kış kuran kursuna devam etmekteyim. 1943 yılında hatim indiren 7 kişinin en başarılısı olduğum için Dızmanlı Ahmet Hoca bana hafız olmayı teklif eder. Beni çok seven ve dindar bir kişi olan Anneannem de “Aman oğlum kabul et, hem bu dünyada hem de öbür dünyada rahat edersin” diye tavsiyede bulunur. Gönen’deki başka bir akrabanın yanında 1944’de üçüncü sınıftan okula başlayıp 1947’de parasız yatılı sınavını kazanıyorum ve 1959 yılında İTÜ Elektrik Fakültesinden mezun oluyorum.

Akçapınar Köyünde geçirdiğim yıllar, laik olmayan eğitim ve bu eğitimden geçenlerin kafa yapısı hakkında çok şey öğrenmemi sağladı.

1962 yılında doktora öğrenimi için Urbana’daki Illinois Üniversitesine gittim. Orada kaldığım üç yıl boyunca laik olmayan öğrenim görmüş, özellikle Arap Dünyasından gelen çok kişi ile tanışıp tartıştım ve kafa yapıları beni hayrete düşürdü: Zihinsel kapasitelerinin bir kısmı adeta iptal edilmişti. Daha açık bir ifade ile, “Analitik düşünme yeteneğinin bir yarısı, bir olaya etki eden parametreleri ve bunların ağırlık derecelerini belirliyebilme yeteneğidir” şeklinde tanımladığım analitik düşünme yetenekleri, gelişebileceği kadar gelişmemişti. Ben bir insanın derinlik derecesini şöyle tanımlıyorum: Bir olaya etki eden 10 patametrenin 8’ini belirliyebilenin derinlik derecesi 8/10’dur. Derslerde bir de şöyle örnek veriyorum. Bu gün benim başım ağrıyor; acaba neden? Hava lodos, lodosta başım ağrır. Mideme dokunan ağır bir şey yedim; o da başımı ağrıtır; kötü haber aldım, bir yakınımla tartışyım, ayakkabım ayağımı sıktı. Başka sebeb de yok ise bu olay için derinlik notum 5/5; fakat, “Her halde bana nazar deydi, ondan başım ağrıyor” dersem derinliğim SIFIR; bu, laik olmayan eğitimden geçenler için nadir rastlanan bir durum değil.

Sonuç: Laik olmayan bir eğitimden geçse idim, çok daha az etkin, çok daha az mutlu, çok daha az yararlı bir kimse olacaktım; laik eğitim Türkiye için, dünya için yaşamsal bir öneme sahiptir.

-Ağustos 2012 Hasan Ergündoğan: Keçi çobanı bir kaç keçiyi kaybediyor. Babaannesi Şehriye dua ile Çakalların ağzını bağlıyor. Ertesi gün keçiler bulunuyor, çakallar etraflarında tur atmış, yol yapmış. Her kes tasdik ediyor. Abisi Ahnet o dua defterini kapmış.

Contact us

Give us a call or fill in the form below and we'll contact you. We endeavor to answer all inquiries within 24 hours on business days.