Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu’nun Elektrik Mühendisliği alanının Türkiye ve Amerika’da tanınmış hocalarından Prof. Dr. Ahmet Dervişoğlu ile sohbetlerinden oluşan Derviş’in Aklı Mayıs 2016’da okurlarıyla buluştu. Kitap, 1964’ten bugüne birbirlerinin hayatına tanıklık etmiş iki çok yakın arkadaştan Doğan Cüceloğlu’nun daha geniş kitlelerle tanıştırmak istediği Ahmet Dervişoğlu ile onun doğduğu köy, ailesi, eğitim hayatı, bilime, akademik dünyaya, hocalığa yaklaşımı, yöneticilik anlayışı, evliliği, çocukları ve torunlarıyla iletişimi gibi konularda iki bilge hocanın eğitici konuşmaları şeklinde ilerliyor. Ahmet Dervişoğlu’nun insan sevgisine, topluma, ülkeye ve dünyaya faydalı olmaya verdiği öneme vurgu yaparak örnek oluşturması arzulanan bilgi ve fikirler içeriyor. 

Peki neden Derviş’in Aklı? Ahmet Hoca’nın soyadı Dervişoğlu. Bu tesadüfen alınmış bir soyadı değil. O, dervişlik özelliklerini taşıyan bir aileden geliyor. Dervişin anlamını hatırlayalım o zaman. Türk Dil Kurumu’na göre “1. Bir tarikata girmiş, onun yasa ve törelerine bağlı kimse, alperen. 2. mec. Yoksulluğu, çilekeşliği benimsemiş kimse. 3. mec. Alçak gönüllü ve her şeyi hoş gören kimse.” . Gönen’in Akçapınar köyünün yerlisi olan Dervişoğulları bir tarikatin yasa ve törelerine bağlı değiller elbette. Kendi değerlerinden yola çıkarak oluşturdukları kuralları var, yoksulluğu bilen, alçakgönüllü, hoşgörülü insanlar. Çalışkan ve sabırlılar! Ahmet Dervişoğlu da ailesinden gelen bu özellikleri taşıyor! Ama daha modern. Bu çağın dervişi o! Aklın anlamına gelince…! “1. Düşünme, anlama ve kavrama gücü, us. 2. Öğüt, salık verilen yol. 3. Düşünce, kanı. 4.Bellek.” Ahmet Hoca için akıl çok önemli. Rasyonellikten uzaklaşmak kabul edilemez. Doğan Cüceloğlu da Derviş’in aklının nasıl çalıştığını, düşünce dünyasını oluşturan değerlerin neler olduğunu örnekleriyle göstermeyi hedeflemiş. Yani, Derviş’in Aklı çok ince düşünülerek seçilmiş! 

Ahmet Dervişoğlu, küçücük bir köyde doğmuş. “Bu kitabı okuyanlar benim hayatımda şunu görecekler: İçinde doğup büyüdüğü köyün dogmatik yönünden değil, yakınlarının rasyonel düşünce tarzından etkilenmiş ve akılcı düşünce tarzının önemini kavramış, akılcı ilkelere bağlı kalmış, daha azına razı olmadan çıkabildiği yere kadar çıkmış bir insan. Takip ettiğim ilke ‘Kendini bil ve çıkabildiğin yere kadar çık.’ Umarım bu kitabı okuyanlar şöyle der: ‘Bir köy çocuğu her türlü zorluğu yenip, yukarıya çıkmış; bana yolunu da gösteriyor; ben de çıkabilirim’ ” (s.18-19). Bütün ömrünü bu köyde geçirebilecekken ağabeyi Recep Dervişoğlu’nun bakkal olabilmek amacıyla on dört yaşında ilkokula başlaması ve ilkokul müdürü Ahmet Kâmil Kök sayesinde ortaokula devam edebilmesi Ahmet Dervişoğlu’nun da önünü açmış. Ağabeyi İTÜ Elektrik Fakültesi’ni bitirmiş. Ahmet Dervişoğlu da böylece onu takip edebilmiş. Bu nedenle Derviş’in Ak bakkal olmak için okuma yazma ve dört işlem öğrenmek amacıyla sadece ilkokulu tamamlaması beklenen Recep Dervişoğlu’na mühendisliğin yolunu açan “Kişiliği, vizyonu, yaşattığı değerler ve eylemleriyle ‘Cumhuriyet Öğretmenleri’nin ruhunu temsil eden Ahmet Kâmil Kök’ün anısına…” ithaf edilmiş. Ahmet Dervişoğlu, Ahmet Kâmil Kök gibi Atatürk’ün gösterdiği yolda ilerlemiş Cumhuriyet Öğretmenleri’ne minnettar. Kendisi de onlardan biri! Yüce Önder’in verdiği “Cumhuriyet sizden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister.” görevini hem ders anlatırken hem de dekanlığı süresince en iyi şekilde yerine getirmiş. Bugün de bilge bir aydın olarak köyünün ve ülkesinin gençlerine ışık tutmaya devam ediyor. 

Bu ışık, önce eğitimin önemini vurgulayarak parlıyor elbette. Eğitimin, özellikle de kız çocukları için eğitimin Ahmet Hoca için anlamı büyük. Gönen çevresindeki pek çok kız onun çabasıyla kendilerini beklediğini düşündükleri hayatlardan çok farklı hayatlar kurabilmişler. Bunlardan biri de Nazife. O, Ahmet Hoca’nın desteğiyle Dumanalan köyünün liseyi ve üniversiteyi bitiren sadece ilk kızı değil, ilk insanı olmuş! Nazife, şimdi İnegöl’ün en sevilen öğretmenlerinden. Mesleğinde sekizinci yılını doldurmuş. Sosyoloji eğitimi alıyor. Kendi alanında yüksek lisans yapıyor. Doğan Cüceloğlu’na yazdığı mektupta Ahmet Dervişoğlu sayesinde hayatının nasıl değiştirdiğini içten bir dille anlatmış. Onu örnek aldığı anlaşılıyor: “Ahmet Amca ‘Biz zincirin halkaları gibiyiz. Bu zincir hep büyüyecek’ derdi. Onun izinden yürümeye devam ediyorum ve her zaman edeceğim. Onun gibi köyüne, memleketine, köy ekmeğine sahip çıkan bir insan olmak için çaba harcıyorum. Onun gibi, yaşlı, genç, çocuk tüm canlılarla iletişim kurmaya, hayata her an güzel bakmaya çalışıyorum. Ahmet Amca, benim sadece lise ve üniversite eğitimimi tamamlamamı değil, tüm yönlerimle iyi bir insan olmamı sağladı. Dağ köyünde koyun otlatan Nazife’den, öğretmen Nazife olmamı sağlayan, bakış açısıyla, konuşmalarıyla, her zaman ufkumu genişleten, kahkahalarıyla güldüren Ahmet Amcama binlerce teşekkürler…” demiş mektubunun sonunda (s. 99). Çok etkileyici satırlar bunlar. Hoca’yı aydınlattığı gençlerden birinin gözüyle görmemizi, daha iyi tanımamızı sağlıyor. 

“Hayatın özü ilişki yönetimi” diyor Ahmet Dervişoğlu (s.179). İnsan sevgisiyle dopdolu. İnsanlara değer veriyor. Uğurlarında emek harcıyor. İhtimam gösteriyor. Bu, sosyal ilişkilerde de yöneticilikte de fevkalade önemli. “İnsanları aktif olarak dinleme[liyiz].” “İki kulağımız bir dilimiz olduğuna göre, iki dinleyip bir konuşmalıyız! İnsanların güçlü yanlarını keşfedip ortaya çıkarmalı, bunların geliştirilmesine yardımcı olmalı ve kişiye değerli olduğunu hissettirme[liyiz]” (s. 179-180).

Ahmet Dervişoğlu’nun insan ilişkileri üzerinde bu kadar düşünmüş olması onu bir yönetici olarak efsane hâline getirmiş. İTÜ Elektrik-Elektronik Fakültesi Dekanlığı’nı yaptığı 9 yıl süresince fakültesinin hademesinden profesörüne herkesi dikkatle dinlemiş, istek ve beklentilerini anlamaya ve makul olanları yerine getirmeye çalışmış. Bu uğurda üst birimlerle anlaşmazlık yaşamaya, rahatsız olmaya hiç mi hiç aldırmadan hem de! Cezayı hak edeni ise cezalandırmış. Dervişoğlu zamanında İTÜ Elektrik-Elektronik Fakültesi’nde öğrenim gören bugünün çok başarılı ve tanınmış mühendisleri ondan ders alabildikleri için kendilerini fevkalade şanslı saydıklarını anlatıyorlar kitapta. Mühendislik kadar hatta zaman zaman daha fazla insanlık ve hayat dersi aldıklarını söylüyorlar. Cezalandırdığı öğrencilerinin bile elini öpüp “iyi ki” dediği kaç hoca vardır bilemiyorum. Ahmet Dervişoğlu ülkemizde en küçüğünden en büyüğüne kurumlara yönetici seçilirken liyakatın esas alınmasının çok önemli olduğunun altını çiziyor. Söz konusu mevkiie uygun kişinin seçilmesine dikkat edilmesi bizi çok daha medeni hâle getirecektir diyor (s. 169-176). Dileğim kitabın geniş bir kitle tarafından dikkat çekici hususlarının altı çizilerek, notlar alınarak, yani içselleştirilerek okunması. Ahmet Dervişoğlu’nun yolundan gidenlerin çoğalması. 

Toplumun mutluluğunu arttırmayı önemsiyor. Bu konuda düşünmüş. “Manevi ikram” olarak adlandırdığı bir davranış şeklini benimsemiş Ahmet Dervişoğlu. İnsanlara dikkat çeken olumlu özelliklerini belirtmek anlamına geliyor bu ifade. “Kazağını yakıştırmışsın. Bravo!” gibi. Çekinip söylememek olmaz, hele şımartmayayım düşüncesi asla kabul edilemez. Birbirimize böyle manevi ikramlarda bulunursak toplumun mutluluk ortalaması yükselecektir diyor. Bizleri de böyle davranmaya teşvik ediyor (s. 181).

Mutlu bir ailesi var. Çok uyumlu bir evlilik yapmış. 48 yıldır Çayhan Hanım’la paylaşıyor hayatını. Çayhan Dervişoğlu Rize’nin efsanevi Belediye Başkanı Ekrem Orhon’un kızı. Bir Karadeniz kadını. Çalışkan, coşkulu. İlk görüşte âşık olduğunu söylediği kocasına büyük bir sevgiyle bağlı. Gözlerinin içi gülen, hayat enerjisiyle dolu, ilgili, şefkatli bir eş. Emekli ilkokul öğretmeni. Dur durak bilmeden koşturuyor ailesi ve ülkesi için. 2 kızları var Dervişoğullarının: Yonca Dervişoğlu Brunini ve Yeşim Dervişoğlu. Büyük kızı Yonca, Google’da yönetici. Çok zor bir görevi başarıyla sürdürüyor. İtalyan eşi ve 2 küçük kızıyla birlikte Londra’da yaşıyor. Yeşim Dervişoğlu danışmanlık şirketi kurmuş. Son derece aktif. O da çok ancak keyifle çalışıyor. Bir kızı var. Doğa. Kitapta dedesini anlattığı harika bir bölüm mevcut! Ailesinin başöğretmeni olmuş Ahmet Dervişoğlu. Eşi, kızları ve torunları ona sık sık danıştıklarını, onun bilgi ve fikriyle zenginleştiklerini belirtiyorlar. Kendiyse eş, baba ve dede olarak kurduğu ilişkileri “müthiş keyifli ve derin” sıfatlarıyla tanımlıyor. Ailesi ve sevenleriyle çevrelenmiş biri o. Son derece mutlu bir insan olduğunu ifade ediyor.

Ancak bu mutluluk onun devamlı kalabalıklar içinde yaşadığı kanısını uyandırmasın. Çünkü hem bir bilim insanı olarak hem de yapı itibariyle yalnız kalabilmeyi önemsiyor. Bunu mutluluğunu sürdürebilmek için gerekli görüyor. “Dünyada en korkunç şey yalnız kalmaktır; ondan daha korkuncu hiç yalnız kalamamaktır.” düşüncesinde (s.180). Kendi tabiriyle “kendi hayatı”nı yaşamaya büyük önem veriyor. Yani bilimsel çalışmalar yapmak, düşüncelerine zaman ayırmak istiyor. Türk toplumunun çok iç içe yaşadığını belirterek yalnızlığın da insanın gelişiminde önemli yeri olduğunu ve insanımızın bu konuda gelişmesi, modernleşmesi gerektiğini örneklerle anlatıyor. Ailesiyse onun zaman zaman yalnız kalmaya duyduğu ihtiyaç konusunda çok saygılı. Zaten Dervişoğlu her konuda karşısındakinde saygı uyandıran bir insan. Saygıdeğer olmak onun değerlerinden. Bu değere de en üst noktada ulaştığı rahatlıkla söylenebilir. 

Zekâ ve akıl arasındaki fark üzerinde duruyor sıklıkla. “Zekâ ölçülebilen bir şey. Ama insan zeki olup da akılsız olabilir. Çünkü zekâ, plan yapma, problem çözme, alet yapma, farkı fark etme yeteneği. Bir kişi müthiş bir plan yapıyor. Bir bankayı soyuyor. Ruslar diyor ki, “ ‘Zekiyim diye böbürlenme, senden zekileri hapiste.’ Buna mukabil, çok zeki olmayan çok insan biliyorum, sorarak, danışarak yani başkalarının tecrübelerinden ve kendi tecrübelerinden yararlanarak doğru karar veriyor. Yani akıllı. Sonuç itibariyle, zekâ, doğru karar vermek için bir alet olarak kullanılabilir. Çok zekisin, bunu kullanma şansın da yüksek. Ama çok zeki olmak, akıllı olmayı getirmiyor. Çok örnekleri var bunun” diyor (s. 187). Aklı yüceltiyor. “Günümüz dünyasında en değerli meziyet düzgün ve etkin çalışmaktır. Çalışmayıp zekâsıyla idare etmek akılsızlıktır; işi kurnazlığa dökmek ahlâksızlıktır. Yani esas olan alın teridir, azimdir” (s.88).

Daha böyle pek çok değerli bilgi ve düşünce var kitapta. 

Bu kitabın öncelikle lise ve üniversite öğrencileri-ancak sadece mühendislik fakültesinden değil, her alandan üniversite öğrencileri-, öğretmenler, akademisyenler, yöneticiler, yönetici adayları başta olmak üzere “insan insana” yaşamaya önem veren, kendini geliştirmek isteyen herkes tarafından okunmasını kuvvetle öneriyorum. Fevkalade eğitici ama aynı zamanda çok güler yüzlü. Rahat akan masmavi bir denizde yolculuk yapıyormuş hissiyle ilerliyorsunuz tatlı bir sohbetin satırları arasında. Ben de kitapta adı geçenlerle beraber Prof. Dr. Ahmet Dervişoğlu’nu tanıdığı için kendini çok şanslı hissedenler arasındayım. Onunla yıllar önce Yeditepe Üniversitesi’nde görevlendirildiğim bir gezide tanıştım. Lise öğrencilerine üniversite eğitimi ve Yeditepe hakkında bilgi vermek üzere bir haftalık bir yolculuğa çıktık 12 kişilik bir ekip olarak. Ahmet Hoca ekibimizin başkanıydı. Her gün en az 3 okula gidiyorduk Marmara Bölgesi’nde. Hafta boyunca onu lise öğrencileri, öğretmenleri ve müdürleriyle konuşurken izledim ve dinledim. Hem sözü geçen her grupla ayrı ayrı konuşma tarzından hem de konuşmalarının içeriğinden çok şey öğrendim. Geziden sonra da yanından ayrılmadım tabii. Yıllar içinde iletişimimiz kuvvetlendi. Kitapta bahsetmek suretiyle beni onurlandırdığı üzere keyifli ve derin sohbetlerimiz oluyor. Çayhan Hanım’ı da tanıyınca huzurunun en önemli sağlayıcısının kim olduğunu anladım. Birbirinden olabildiğine farklı iki insanın şaşkınlık ve hayranlık uyandıracak derecede uyumlu evliliğine tanık oldum. 

Kısaca Derviş’in Aklı’nda Ahmet Dervişoğlu’nun şaşırtıcı öyküsünü, içine doğduğu ve kendi kurduğu ailesini, yaşam görüşünü okuyoruz.

Son söze geldi sıra. Derviş’in Aklı’yla ilgili olarak teşekkür hissimi ifade etmek istediğim büyüklerim, arkadaşlarım var. 

Önce Doğan Cüceloğlu! Hayat yolculuğumuzda onun gibi bir rehbere sahip olduğumuz için çok şanslıyız. Her konuşması, her kitabı “insan insana” yaşamı öğretiyor bize çeşitli yönleriyle! Şimdi de Derviş’in Aklı’yla bilge bir insanı tanıtıyor. Başarıya giden yolda güçlü bir şekilde ve coşkuyla ilerlenebileceğini çok çarpıcı bir örnek üzerinden anlatıyor. Sağ olsun! 

Ahmet Dervişoğlu iyi ki var! O ülkemizin değeri. Kıymetini bilelim. Bu kitabın ortaya çıkma fikrini destekleyerek topluma çok önemli bir katkı sağlamış oldu. Böylece kitabı elimize aldığımız her an ona akıl danışabileceğiz. 

Benim Derviş’in Aklı ile ilgili bir değerlendirme yazısı kaleme alma serüvenimse çok keyifliydi. Üstelik yalnız değildim. 

Değerli büyüğüm Kimya Mühendisi, akademisyen ve çimento sanayiinde uzun yıllar yöneticilik yapan Doç. Dr. Murat Soylu da kitabı okudu. Onun bir mühendis, hoca ve yönetici olarak benimle paylaştığı düşünceleriyle yazı daha kapsamlı hâle geldi. Kendisine müteşekkirim. 

Çok sevgili arkadaşım yüksek mimar Özlem Pırlant ise Doğan Cüceloğlu’nun istisnasız bütün konuşmalarını dinlemiş ve kitaplarını okumuş, -bu kitabı da benden önce okumuş olduğunu belirtmeliyim-ve özümsemiş –yine- bir pozitif bilimci kimliğiyle çok çarpıcı notlar çıkardı. Düşüncelerimi zenginleştirdi. İyi ki var! 

Ben bu kitaptan çok şey öğrendim. Doğan Cüceloğlu “Başlarken” kısmında “Ahmet Dervişoğlu’nu, yaşama bakış tarzını, ilke ve değerlerini, yaşam felsefesini tanımanızı istiyorum. Çünkü sizin bilincinizi zenginleştireceğine inanıyorum. Bilinci zengin insanın yaşamı zengindir.” (…) Bu kitabı yazmayı, gelecek nesiller için yapabileceğim önemli bir hizmet olarak gördüm ve şimdi sizlere sunabilmekten mutluyum.” diyor (s. 9). Evet, iyi ki bu kitabı yazmış. Size de benim gibi Doğan Cüceloğlu ve Ahmet Dervişoğlu’nun bu eğitici ve güler yüzlü sohbetine katılmanızı öneriyorum. Ben de hem zenginleşeceğinize hem de mutlu hissedeceğinize inanıyorum. 

Selam ve Saygıyla 

Doç. Dr. Ayşe Melda Üner

Yeditepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü